Tüm dünyayı etkisi altına alan Kovid-19 salgının, sosyal yaşamdan ülke ekonomilerine kadar birçok alanda olumsuz etkileri görüldü. Salgın sürecine dair enformasyon akışı ise hızla gelişen internet teknolojilerinden nasibini aldı. Bilim dünyası tarafından bakıldığından bile yeterince bilgiye sahip olunmamasına karşın sosyal medyada meydana gelen bilgi kirliliği pandeminin önemli konularından biri haline geldi. Nitekim Sağlık Bakanlığı, sosyal medya kanalları ve kamu spotları vasıtasıyla doğru bilginin yayılımı konusunda birtakım çalışmalara imza attı. Ben de, salgın sürecinde yaptığı sosyal medya paylaşımlarıyla bilimsel bilginin yayılması noktasında önemli bir rol oynayan Virolog ve Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Semih Tareen’e Kovid-19 pandemisi ve Aşılar ile ilgili merak edilenleri 4. Kuvvet YouTube kanalında yayınladığımız röportajda sizler için sordum.
Semih Tareen kimdir?
Semih Tareen, İzmir’de doğup, müzik eğitimine 5 yaşında iken başladı. 1995 senesinde eğitim görmek üzere Amerika Birleşik Devletleri’ne, Washington eyaletinin Seattle şehrine taşındı. 1998’de Washington Üniversitesi’de mikrobiyoloji lisansını tamamladı. Mezuniyetten sonra laboratuvarlarda çalışırken geceleri Pacific Northwest Film Scoring Program adlı film müziği okulunda okuyarak 2001 yılında mezun oldu. Bu okulda iki sene boyunca iki Emmy ödülü kazanan Hollywood film bestecisi Hummie Mann‘in öğrencisiydi. Bestelediği film müzikleri Amerika’da senfoni orkestraları tarafından kayıt edildi ve sinemalarda gösterime girdi.
biyografinin devamı için tıklayınız.
Pandemide ikinci yıl ile elde edilen veriler maskenin koruyuculuğu hakkında ne söylüyor?
Maske, virüsün yayılımını engelliyor. Bu defalarca bilimsel bilgilerle gösterildi. Maskenin asıl amacı, bir kişide virüs varsa, maske takarak virüsün yayılımını engellemesi. Tabii ki hiçbir önlem yüzde yüz işe yaramıyor. Ama pek çok önlemin bir araya gelip kombine etki göstermesi önemli oluyor. Maskenin de doğru kullanılması durumunda etkili olduğunu biliyoruz. Virüs hava ile bulaşıyor bunu Dünya Sağlık Örgütü’de kabul etti. Fakat viral yükün büyük bir kısmı konuşurken, hapşırırken, öksürürken oluşan damlacıklarla yayılıyor ve maskeler de bunların yayılım riskini azaltabiliyor.
Benim yaşadığım Amerika’nın Seattle şehrinde toplu taşıma hariç tüm kapalı mekanlarda zorunluluk kalktı. Kalkma sebebi şu an vaka sayılarının, hastanelik vakaların sayısının azalması ve aşılama yüzdesinin yüksek olmasından kaynaklanıyor. Kendimden örnek vermem gerekirse, sevdiğim konserlere, kapalı ortamdaki barlara ve restoranlara gitmeye başladım ve maske takmıyorum. Eğer vaka sayıları artarsa ki özellikle sonbaharda artacağını bekliyoruz o zaman zorunluluk olmasa da maskemi takarım. Örneğin, geçenlerde Amerika’nın doğu kıyısındaki Philadelphia şehrinde maskenin kapalı ortamlarda takılmasının zorunlu olacağı açıklandı.
Kovid-19 hastalığını geçirenlerde uzun vadeli hangi etkiler gözlemleniyor?
Uzun dönem Covid-19 yan etkileri ve akut yan etkiler var. Elbette hastalığı ciddi seyredip akciğer nakli gerektiren ya da ölen hastalar hakkında değil, hayatta kalıp uzun dönem yan etkileri gören insanlar hakkında konuşuyoruz. Miyokardit maalesef Covid-19 hastalarında görülebiliyor. Şimdileri miyokardit, aşının yan etkisi olarak gündem oldu fakat aşıyla görülen miyokardit hem az görülüyor hem de Covid-19 sonrası miyokarditten farklı bir şekilde kendini gösteriyor. Covid-19 ile ortaya çıkan miyokardit daha ciddi ve daha sık görülüyor ve aşı ile de dört kat azaltılabiliyor. Bununla beraber DVT akciğere pıhtı atması ve akciğerde oluşabilen embolizimler de Covid-19 hastalarında görülebiliyor. Bunlar kısa dönemde olabilecek akut sorunlar. Uzun dönemli Covid-19 yan etkilerinde ise eklem ağrıları, saç dökülmesi, koku kaybı, tat kaybı geri gelmemesi veya hafıza kaybı ya da diğer zihinsel sorunlar bazı hastalarda devam edebiliyor. Yeni bir pandemi olduğu için her gün yeni verilerle karşılaşıyoruz ve pandeminin ikinci yılındayız elimizde çok sayıda veri var, uzun dönem yan etkiler ne kadar sürdü henüz bilmiyoruz. Koku ve tat duyusunu kazanan insanlar var. Fakat kazanamayan insanlar da var. Bu durum Tıp’ta yeni bir saha oluşturdu. Diğer bulaşıcı hastalıklarda bildiğimiz uzun süreli yan etkiler var bunlar bildiğimiz, tanıdığımız yan etkiler. Covid-19’un yan etkilerini ise ilk defa anlayıp SarsCov-2 virüsü ve Covidle bağdaştırdığımız için bize yeni bir çalışma alanı olarak geliyor.
Aşıların uzun vadeli yan etkileri görülmeye başlandı mı? Tam anlamıyla ne kadar zaman sonra net verilere ulaşacağız?
Covid-19 aşılarının hızlı bir şekilde piyasaya sürülmesinden yola çıkarak, “gerekli çalışmalar yapılmadı’’ gibi söylemler üretiliyor, bunların hiçbiri doğru değil. Yapılması gereken tüm çalışmalar yapıldı. Aşının çabuk onay almasının birkaç sebebi var. Birincisi, pandemilerde etkili bir ilaç veya aşı yeterli ve güvenilir verilere sahipse acil kullanım yetkisi alabiliyor. İkincisi, geçmişteki bulaşıcı hastalıklara göre elimizde yeni teknolojiler var. Bundan önce en hızlı onay alan aşı kabakulak aşısıydı onaylanması dört sene sürdü fakat 1950’li senelerden söz ediyoruz. Üçüncüsü, biyoteknolojiye yapılan yatırım. Böyle olduğu için Biontech isimli Almanya’daki ufak bir firma Pfizer gibi büyük bir firmayla anlaşıp imalat yapabiliyor.
Yan etkiler konusuna gelecek olursak, eğer yeterli ve güvenilir veriler var ise aşılar onay alırlar. Covid-19 aşıları da klinik safhalardan geçtiler ve etkili oldukları görüldü. Örneğin, çocukların hastanelik olmasına sebep olan solunum virüslerinden bir tanesi RSV virüsü. Bu virüs için 40 senedir devam eden araştırmalar olduğu halde aşı onaylanmıyor çünkü klinik çalışmalarda kabul edilemeyecek yan etkiler görülüyor. Covid-19 başında da acaba bu şekilde yan etkiler görülür mü diye endişe ediyorduk fakat görülmedi ve onay aldı. Uzun dönem veya herhangi bir yan etki konusuna geldiğimizde ise, aşının yan etkileri biliniyor. Bu yan etkiler hafif, orta ve şiddetli yan etkiler olarak derecelere ayrılır. Hafif yan etkilerde: ateş, halsizlik orta şiddetli yan etkilerde lenf bezi şişmesi veya bazen zona hastalığı nüksedebiliyor. Zona hastalığı da aşıdan kaynaklanmıyor, biz zaten zona virüsünü taşıyoruz fakat aşının yarattığı bağışıklık durumu zona hastalığını nüksettirebiliyor. Ciddi yan etkilerde ise, Miykokarditi görüyoruz. Miyokarditte ender görülen bir yan etki ve ciddi sınıfa giriyor. Fakat aşı olan insanlar miyokarditi hafif bir şekilde atlatabiliyor. Sosyal medyadaki bilgi kirliliğinden ziyade bütün veriler kısaca bu şekilde. Bunun dışında uzun dönem herhangi bir yan etki söz konusu mu diye baktığımızda, böyle bir durum yok. Çünkü aşı dediğimiz şey vücudumuzda geçici duran bir madde. Bu madde ise likit partiküller içerisindeki mRNA molekülü. Eğer Biontech aşısını konuşuyorsak o madde sadece geçici bir süre vücudumuzda bulunuyor ve o geçici sürede yaşattığı bağışıklık ise aylar hatta senelerce etkili olabiliyor. Yani burada uzun dönem yan etkisi söz konusu değil orada oluşan bağışıklıktan kaynaklı olası uzun dönem yan etkiler olabilir ama onları da artık biliyoruz.
Aşılar yeni varyantlar karşısında koruyuculuğunu ne kadar kaybetti? Yeni varyantlar için aşı üretilmesi toplumun tamamını aşılmayı gerektirecek mi?
Biontech Pfizer aşıları için şu anda üç doz tavsiye ediyoruz. Sinovac aşısı olanlarda, iki doz Sinovac bir doz Biontech’e eşit gibi düşünebiliriz. Bu sebepten Sinovac aşısı olanlara Biontech Pfizer aşısı olması tavsiyesi geldi. Aşının güncellenmesi kısmına gelmem gerekirse. Deneyler yapıldı aslında. Güney Afrika’dan çıkmış olan Beta varyantından önce endişe ettik. Aşının güncellenmesi gerekiyor mu diye klinik çalışmalar yapıldı. Bunun sonucunda güncelleme yapılmasına gerek olmadığı görüldü. Ardından aynı soru Omicron varyantında soruldu ve aslında güncelleme yapılabileceği görüldü. Fakat güncellendiği takdirde önceki varyantlara karşı etkili olmaması durumu meydana geliyor. Bu durumda bir karar vermek gerekiyor, lojistik ve mantıksal olarak verilen karar şimdilik aşının güncellenmemesi yönünde. Çünkü lojistik olarak bakıldığında, pandemi şartlarında eldeki bir aşıyı dağıtmak yeni güncellenmiş bir aşıyı dağıtmaktan daha kolay. Şu an kronik hastalığı olan elli yaş üzeri bağışıklığı zayıf kişilerde dördüncü doz Biontech Pfizer aşısı öneriliyor. Ben 46 yaşındayım ve üç doz aşı oldum.
Yerli aşı Turkovac yeni varyantlara karşı etkili mi?
Bunu iki şekilde cevaplayacağım. İlk olarak, maalesef tam olarak bilmiyoruz. Çünkü Turkovac ile ilgili yeterli çalışmalar hızlı bir şekilde yetişemiyor. Yetişemiyor derken, varyantlar devam ediyor fakat biz bilgiler konusunda geriden geliyoruz. Turkovac’ı gerçekleştiren ekibi kutluyoruz. Çok güzel bir gelişme fakat eminim ki onların da ellerinden gelenin dışında oluşan şartlardan dolayı hem aşının üretimi ve imalatı hem de verilerin hızlı bir şekilde gelmesi açısından sorun var. İkinci olarak, Turkovac aşısı inaktif virüs olması yönüyle Sinovac aşısına benziyor. Dolayısıyla verilerin de Sinovac’a benzer şekilde geleceğini tahmin ediyoruz. Yani Sinovac’ın performansı ne ise Turkovac’ın da performansı öyle olacak gibi gözüküyor. Omicron’a karşı bir yere kadar koruma sağlıyor fakat Biontech Pfizer aşısı kadar değil.
Çin’de uygulanan sıfır vaka politikası pandeminin doğal akışını etkileyerek yeni risklerin oluşmasına sebep olabilir mi?
Bildiğiniz gibi Çin’in politikası bizim Türkiye’de alıştığımız veya benim Amerika’da alıştığım politikadan tamamen farklı. Hükümet, pandemi ya da günlük konularda farklı uygulamalar sergileyebiliyor. Pandemide benimsedikleri bu politikanın bilimsel bir sebebi var mı? Hayır yok. Yaklaşım tamamen hastalığı kökten bitirebilmek amacı taşıyor. Keşke bu tür önlemler salgının başlangıcında alınsaydı. Belki o zaman Sars virüsünde olduğu gibi tüm dünyaya bulaşması engellenebilirdi. Sars virüsünü hatırlatmam gerekirse, Sars virüsü de bir Corona virüsü ve o da benzer şekilde hayvanlardan insanlara zoonoz şekilde başladı. Fakat zamanında tanındı ve kökten kurtulabildik. Fakat maalesef bu sefer olmadı. Son zamanlarda takipçilerim Çin’de yeni bir varyant mı var? Endişe etmeli miyiz? gibi sorular yöneltiyorlar. Hayır, yeni bir durum yok. Dünyadaki durum nasılsa Çin’deki durumda ona benzer. Evet vaka artışları var, fakat Çin çok kalabalık bir ülke. Onlar da vaka artışlarını kökten kurutmaya çalışıyorlar ve benimsedikleri politika bu. Tabii böyle bir politika kesinlikle Amerika’da kabul edilmezdi. Çünkü hem halk ve partiler isyan ederdi hem de demokrat bir ülke. Sanıyorum Türkiye’de de durum benzer olurdu. Peki bu durum pandemiyi etkiler mi? Aslında teorik olarak bakıldığında doğru uygulanması durumunda işe yarayabilir. Şöyle düşünürsek, dünyadaki herkes iki hafta eve kapanır ve kimse kimseyle görüşmezse, pandemi teorik olarak biter. Ama tabii ki bu işin teorisi. Çin’de uygulanan yöntem pandemiyi bitirmeyecek çünkü Çin tek başına işleyen bir devlet değil. Uluslararası seyahatler vs. oluyor öyle olduğu için de oluşacak olumlu etkiler yerel bazda sınırlı kalacaktır. Şu an sadece insanların sabrını ve kendi ekonomilerini, günlük hayatlarını test ediyorlar. Bakalım ne kadar süre böyle gidecek.
Kanser hastalıklarında virüslerin kullanıldığı CAR-T tedavisi nedir?
Şu an içerisinde olduğumuz tek pandemi Kovid-19 değil aynı zamanda kırk yıldır devam eden bir HIV pandemisi var. Ve böyle olduğu için biz virüsleri hep tehlikeli olarak algılıyoruz. Bu bir yere kadar doğru ama şunu hatırlamak gerekir, virüsler dünyadaki en yoğun canlılar. Ve virüslerin çoğu hastalığa sebep olmuyor hatta bazıları da faydalı. Nasıl faydalı? Mesela, gen değiş tokuşunu sağlıyorlar ve bu yolla çeşitliliğe sebep oluyorlar. Örneğin Türkiye’de akraba evliliklerinden meydana gelen engel durumları gündeme gelir. Bunun sebebi ise genetik çeşitliliğin sağlanmaması sebebiyle, genetik bozuklukların ortaya çıkmasıdır. Virüsler ve dünyadaki organizmalar ise bu çeşitliliği sağlayabiliyor. Ayrıca insanların ve diğer canlıların evriminde virüslerin rolü çok önemli. Öyle ki virüsler olmasaydı biz hayatta olmayabilirdik. Soruya gelmem gerekirse, ben bir viroloğum ve yaptığım iş virüsleri kullanarak hastalıklara karşı tedavi üretmek. Mesela biz genetik hastalıklara karşı gen terapileri üretiyoruz. Kansere karşı virüsleri kullanarak tedaviler üretiyoruz. CAR-T tedavisine gelecek olursak burada T harfi; bağışıklık hücrelerimiz akyuvarlar arasında T hücreleri denen hücreler var. Bu hücreler, programlanabilir ve programlanması sonucu kanseri tanıyarak onu yok edebilir. Bu yapılırken virüsler kullanılıyor. Virüslerin içerisine CAR isminde çok özel bir gen koyuyoruz. Açılımı “Chimeric Antigen Receptor” yani bir reseptör veriyoruz ve o sentetik moleküllerin bir araya gelmesiyle oluşuyor. Bu özel gen T hücrelerine aktarıldığında o T hücrelerine kanseri tanıma ve yok etme kabiliyeti veriyor. Dünyada bu teknolojiyi geliştiren birkaç yerden biriyiz, hatta 2021 yılında takımımızla birlikte geliştirdiğimiz tedavilerden birisi Amerika’da FDA tarafından bazı LÖSEMİ ve Lenfoma tipi kan kanserleri için onaylandı. İlk aşamada uygulanmıyor fakat diğer tedavilerin denenip başarılı olmaması durumunda son tedavi olarak kullanılabiliyor. Henüz yeni fakat giderek daha da yaygınlaşan bir tedavi.
Küresel iklim krizi bağlamında kutuplarda meydana gelen buzul erimeleri viral hastalıkların artmasına sebep olabilir mi?
İklim krizinin maalesef pek çok olumsuz etkisini görüyoruz ve görmeye de devam edeceğiz. Ben sorunun özellikle virüs ve yeni olası bir pandemi kısmını cevaplayacağım. Teorik olarak, eriyen buzullarda bulunan ve bundan yüzlerce binlerce yıl önce meydana gelmiş virüs salgınından ölmüş bir insan ya da hayvan cesedi bulunduğunu düşünelim. Bugün yaşayan insanlar o salgınla yüzlerce, binlerce yıl karşılaşmamış olsun. Dolayısıyla o salgına karşı herhangi bir bağışıklığı oluşmamış olacak. Teoride böyle bir cesedin bulunması sonrası cesedi bulan arkeologlara ve bilim insanlarına o virüsün geçme durumu meydana gelebilir. Örnek 1918 yılında İspanyol gribi diye herkes tarafından bilinen bir grip salgını sebebiyle dünyada 50 milyona yakın insan öldü. Hatta öyle ki bu sayı Birinci Dünya Savaşı’nda ölen insanlardan daha fazlaydı. Bu durum yüz sene önce meydana geldi ve şu an bilim insanlarının elinde o virüsün tıpatıp aynısı yok çünkü evrilmeye devam etti ve bugünkü hali elimizde var. Peki bilim insanları 1918 grip virüsüyle nasıl çalışacaklar? Şöyle oldu buzullarda bir ceset buldular, az önce bahsettiğim senaryo ve o kişi İspanyol gribinden ölmüş. Ceset dikkatli bir şekilde laboratuvara getiriliyor. Ve bunu çok dikkatli bir şekilde yapıyorlar nitekim herhangi bir tehlike oluşmadı insanlar için. Bahsettiğim gibi teorik olarak bir risk var ama bu düşük bir risk. Yani bunun gerçekleşip insanlara pandemi oluşturma riski çok düşük. Asıl risk Kovid-19’da da gördüğümüz gibi etrafımızdaki insanlardan kapabileceğimiz hastalıklar ve yine hayvanlardan insanlara geçebilecek olası zoonos salgınlar.
Röportaj sürecinde yardımlarından ötürü Fatmanur Zırh, Ömer Faruk Özdemir ve Sema Ersoy’a teşekkürlerimi sunuyorum.
(Taha Ömer Işık)