Yıl 1921… Vatan toprağının düşmanın esaret zincirleriyle bağlanmaya çalışıldığı vakitler. Yurdu saran hüzün bulutları, ümit yağmurlarını yağdırmıyor. Bir çare, bir umut aramakta bütün Anadolu. İşte böyle bir vaktin tesirinde bütün bulutları dağıtacak, yağmurları ülkeye muştulayacak o mısralar can buluyor: İstiklâl Marşı…

İstiklâl Şairi Mehmet Âkif Ersoy Kimdir?

Mehmet Âkif Ersoy

1873 yılı Aralık ayında İstanbul’da dünyaya gözlerini açan Mehmet Âkif Ersoy’un annesi Emine Şerif Hanım, babası müderris İpekli Tahir Efendi’dir. Asıl ismi, babasının koymuş olduğu Ragîf olup bu ismin yaygın olmaması, çevresinin kendisine “Âkif” diyerek seslenmesi bu şekilde tanınmasına vesile olmuştur. Tedrisatına evvela babasının eğitimiyle başlayan Mehmet Âkif, ibtidai (ilkokul) eğitiminin ardından Fatih Merkez Rüştiyesi’ne başladı. Burada Arapça, Farsça ve Fransızca konusunda öne çıkan isimlerden biri haline geldi. Mülkiye İdadisi ile devam eden eğitim hayatı; babasının vefatı ve Fatih yangınında evlerinin yanması üzerine Mehmet Âkif’i çalışma hayatına kolaylıkla atılabileceği, henüz yeni açılmış olan ilk sivil veteriner yüksekokulu Ziraat ve Baytar Mektebi’yle buluşturdu.

Orman ve Maadin ve Ziraat Nezareti Baytar Müfettiş Muavini olarak göreve başlamasının ardından teftiş maksadıyla ülkenin pek çok yerini gezen Mehmet Âkif, bu sırada halkı gözlemleme fırsatını bulmuş, adeta ileride sesleneceği ulusu tanımıştır. Tüm bunların yanı sıra edebi şahsiyetini de oluşturan Mehmet Âkif, bir yandan şiirler yazıyor ve edebiyat öğretmenliği yapıyordu. Kaydedilen bilgilere göre kendisinin gençlik vakitlerinin ürünü, neşredilmemiş pek çok şiirleri mevcuttur.

Hâfız, şair, hatip, öğretmen, baytar, pehlivan olan Mehmet Âkif Ersoy; hayatın her alanıyla ilgilenmiş, geniş bir perspektiften olayları tahlil etmiştir. Milli Mücadele yıllarında Türk ordusuna destek olmak, savaş halinde bulunan toplumu şevklendirmek üzere cephe cephe, şehir şehir gezen Mehmet Âkif Ersoy, kimi zaman bir cami kürsüsünde kimi zaman şehir meydanlarında halka seslenerek Milli Mücadele’de etkin rol oynamıştır.

5 Haziran 1920’de dönemin Meclis reisi Mustafa Kemal Atatürk’ün teklifiyle Burdur mebusu olarak meclise giren Mehmet Âkif, Büyük Millet Meclisi’nin ikinci döneminde aday olarak gösterilmedi. Bunun üzerine kendisini Mısır’a davet eden Abbas Halim Paşa’nın teklifini kabul ederek uzun yıllar dönmemek üzere 1923’te Mısır’a gitti.

        Mehmet Âkif hastalığı sebebiyle hastanede yatarken

 

Yakalandığı siroz hastalığının ağırlaşmasıyla gurbette ölmenin endişesini yaşayan Mehmet Âkif, son nefesini vatan semasında solumak için 1936 yılında İstanbul’a döndü. Aradan geçen aylar sonra 27 Aralık 1936’da, 63 yaşına şükürle tıpkı dilediği gibi hayata gözlerini kapadı. Üniversiteli gençlerin ve halkın yoğun ilgisiyle Beyazıt Camii’nden kaldırılan cenazesi, Edirnekapı Mezarlığı’na defnolundu.

 

 

 

İstiklâl Marşı’na giden yol: Güfte Yarışması

Maarif Vekâleti tarafından milli bilincin uyandırılması, zor geçen savaş günlerinde evvela ordunun cesur yüreklerine ve bütün insanlara güven, umut vermesi için ülke genelinde, ödül olarak zamanın 500 lirasının konulduğu güfte yarışması düzenlendi. Yarışmanın sonunda kazanan esere verilecek olan ödülü duyan Mehmet Âkif, milletin başarısının para ile ölçülemeyeceği gerekçesiyle yarışmaya katılmayı reddetti.

Türk Edebiyatı’nın tanınmış isimlerinin de katıldığı yarışmada değerlendirmeler sonucunda aranılan nitelikte bir şiirde karara varılamadı.

 

Mehmet Âkif Ersoy o yarışmaya katılmayı nasıl kabul etti?

 Hamdullah Suphi Tanrıöver

 

Düzenlenen yarışmadan milletin şiiri olabilecek nitelikte bir şiir seçilememesi sebebiyle dönemin Maarif Vekili Hamdullah Suphi Tanrıöver, son çare olarak yarışmaya katılması için Mehmet Akif Ersoy’a bir mektup yazar. Mektubunda Memleketi bu müessir telkin ve tehiç vâsıtalarından mahrum bırakmamanızı rica ve bu vesile ile en derin hürmet ve muhabbeti arz ve tekrar eylerim.” İfadelerine yer vererek durumun vahamiyetini dile getiren Hamdullah Suphi Bey, ödül konusundaki hassasiyeti için gerekenin yapılacağını da belirtir. Bunun üzerine Mehmet Âkif Ersoy, ödülü almamak şartıyla yarışmaya katılmayı kabul eder.

 

 

İstiklâl Marşı nasıl kabul edildi?

Aldığı davet üzerine“Kahraman Ordumuza” adlı şiirine “Korkma!” diyerek başlayan Mehmet Âkif, on kıtalık İstiklâl Marşı’mızı Ankara Taceddin Dergâhı’nda bulunan evinde kaleme aldı. Takvimler 12 Mart 1921’i gösterdiğinde, başkanlığını Mustafa Kemal Atatürk’ün yaptığı oturumda, yarışmaya daha önceden katılan şiirlerin arasından seçilen yedi şiirle birlikte Mehmet Âkif’in şiiri de meclisin onayına sunuldu. Hamdullah Suphi Tanrıöver’in meclis kürsüsünde okumasının ardına büyük bir heyecanla kabul gören bu şiir, yüz yıllık bir cumhuriyetin bağımsızlık sembolü olacak ve aynı heyecanla yediden yetmişe herkesin hafızasında yer edinecekti. Şiirin İstiklâl Marşı olarak kabul edilmesiyle Mehmet Âkif, tıpkı şart koştuğu gibi kazandığı ödülünü fakir kadın ve çocuklara meslek öğreten, cepheye elbise dikerek destek olan Dar’ül Mesai’ye bağışladı.

Bugün 101.yılında, okunduğunda hala ilk heyecanıyla mısralarında özgürlüğü ve cesareti hissettiğimiz bu kıtalar, dileriz nice yüz yıllar bu ülkenin bağımsızlığını haykırırcasına varlığını korur. Dileriz, neslimizin dinleyerek şahitlik ettiği kahramanlık öyküsü, bu cennet vatanın kıymeti, kelimelerle taşınır geleceğin hür çocuklarına!

Avatar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir