Memleketimizin çok hazin bir derdi var. Kalkınmak, eşit yurttaşlık, adil yargı ya da refah bir toplum gayesi değil. Tüm bunlar şöyle dursun, milletimizin asıl meselesi baskı unsurlarının kimin elinde olduğu; kimin kime kültürünü, inançlarını, ideolojisini dikte ettiği. Yani kısaca “Devletin sopasının kimin elinde olduğu” toplumumuzun üstesinden gelemediği en büyük dert.

Bu durum ülkemiz insanlarını en temel gündelik yaşantılarından tutun, geniş çapta oy verme alışkanlıklarına kadar büyük ölçüde etkiliyor. Türkiye’de insanlar can havliyle oy veriyor. Demokrasinin simgesi olan sandıklara, “Kim gelirse sırtım yere gelmez” veya “Kim gelirse beni çiğ çiğ yer” gibi ilkel dürtülerle gidiliyor.

Öyle ki defalarca kez çözüme kavuşturmak için çaba sarfettiğimiz, artık kabak tadı veren meseleler ve “Biz gidersek…’’le başlayan cümleler hala ciddi manada oy potansiyeli barındırıyor.

Son dönemde oldukça ilgi gören ve Çetin Altan’a atıfta bulunularak söylenen bir söz var: “Unutmayın, Türkiye bir don lastiği gibidir. Çekersin, uzadı zannedersin, ama bırakırsın tekrar kısalır.”

Bu sözü dilerseniz ekonominin yıllar içindeki durumunu göz önüne alarak düşünün ya da bugünümüze nazaran daha az ayrıştığımız zamanları hatırlayın. Veyahut ülkemizin sayısız meselesinden birini seçip ibret alın.

Lastiğin esnetildiği o kısacık dönemde biraz olsun nefes almamış mıydık? Aydın, demokratik bir Türkiye’ye doğru küçükte olsa iyi kötü adımlar atılmamış mıydı? Peki ya sonra? Gücü eline alan, anayasal hakkını kullanarak itirazını dillendiren herkese, dikta rejimlerin tipik refleksi olan şiddeti kullanmaktan, en ufak bir hak arayışında “devletin sopasını” tepesine indirmekten geri durmadı.

Artık lastikte eskisi gibi esnemiyor. Hatta bırakın esnemeyi daraldıkça daralıyor. Nefret dili, ayrımcılık, linç kültürü, kaos, çifte standart hayatımızın bütününe sirayet etmiş. Kolay kolay da etkisi azalmayacak gibi. Baskılar, hayat tarzlarına yapılan haksız müdahaleler ve hukuksuzca alınan kararlar milletimiz tarafından kolayca sindiriliyor. Bu uyuşmuşluk haliyse sık sık eski Türkiye’ye gönderme yapılarak gölgelendirilmeye çalışılıyor. Sanki dünden bugüne asırlık yol katedilmiş gibi mevcut duruma şükür ve şükran bekleniyor. Ne yazık ki ortada katedilmiş bir yol yok. Daha doğrusu ortada ne eski Türkiye ne de yeni bir Türkiye var.

Türkiye aynı Türkiye…

 

(Fatmanur Zırh)

Avatar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir